15 Aralık 2013 Pazar

Evleniyorum babacım...

Evleniyorum babacım..
Harika bir adamla..

Çok güzel kalpli, çok yakışıklı biriyle..Asıl öğrenmek istediğin şeyi de söyleyeyim, Fenerbahçeli elbette. Evleniyorum babacım, hayalimle.. O da benim gibi inatçı babacım, benden biraz fazla bile olabilir..Tanısan sende çok severdin eminim. Elimi hiç bırakmayacak biriyle evleniyorum babacım...

Beni, senin annemi sevdiğin gibi seviyor, biliyorum. Ben de onu sizi sevdiğim kadar seviyorum..

Evleniyorum babacım,
Çok güzel gülen bir adamla..



3 Ekim 2013 Perşembe

Pitti Bimbooo

Çocuk modasının en geniş açıdan ele alındığı, uluslararası en büyük fuarı ziyaret ettim Haziran ayında. Fuara gittiğimizde cayır cayırdı hava. Ben yazana kadar kış geldi. Birazcık anlatayım mevsimi geçmeden, çocuklar ne giyecek 2014 yazında.

Floransa'nın suyundan mıdır havasından mıdır bilinmez, her yer buram buram moda kokuyor zaten. Burada, ''ikoncan'' diye tabir ettiğimiz çok fashion ünlülerimiz, Floransa sokaklarında sıradan kalabilir, o derece. Modayı takip ediyorlar, daha doğrusu yaratıyorlar mı desem bilemedim. Kendilerine de yakıştırıyorlar ki en takdir edilesi bu bence.  Floransa sakinleri, yaz sıcağında elbiselerinin altına kovboy çizmeleri giyiyorlardı, military temaları, kamuflajlar ve elbette neon renklerle doluydu sokaklar. Önümüzdeki sene İstanbul sokakları şimdiden canlanıyor gözümde. Neyse bırakalım efendim şimdi yetişkinlerin modasını. Zaten ondan konuşan çok. Gelelim focus konumuza, çocuklar seneye yaza ne giyecek?

Çok geniş bir fuar olduğu için ( tam anlamıyla ziyaret etmek 3 gün sürebilir) en lüks markalardan, fiyat seviyesi en uygun olan markalara kadar tüm açılardan görme şansı yakalayabiliyorsunuz. İçerik ne olursa olsun, trendler tüm markalarda aynı. Ufak ufak bahsedecek olursam,

* Seneye Brezilya'da yapılacak olan dünya kupası, modaya bile damgasını vuracak. Yetişkin koleksiyonlarında ki kadar baskın olmasa da sarı-yeşil kombinler, tropikal desenler, slogan grafikli t-shirtlerle bir çok marka futbola gönderme yapıyor.

* En göze batan renkler; dondurma pastelleri, somon ve mercan, mint yeşili, sarı-siyah kombinleri ve military renkler. Erkek çocukta bile somon renk yoğun olarak kullanılmış ama bizim memleketimizde beğenileceğini sanmıyorum. Anneler hep erkek çocuklar için ürün alternatifi olmadığını söyleseler bile, ne kadar çeşit olursa olsun, gene hep aynı risksiz renklerden alışveriş yapıyorlar

* Sevimli kahramanlar her zaman olduğu gibi 2014 yazında da hayatımızda. İyi niyetli kahramanlar, canavarlar ve komedi karakterlerinden geleneksel karakterlere kadar farklılık gösteriyor.  Küçüklüğümüzden hatırlayacağımız bazı geleneksel karakterleri yeniden diriltmeve pazarlamanın hedefi bebeklerden-çocuklardan çok ebeveynler.. Çocukluk anılarımız canlanacak seneye, örneğin bu sene Hello Kitty ile fuarda sergilenen Pretty Ugly.. Birden çok platformda kampanyaları olan Dora the Explorer ve GAP pazarlamaları ile Tavşan Peter. Bilmem hatırlayabildiniz mi? :)

* Prens George, doğmadan dahi dünyanın en çok konuşulan bebeğiydi, Cambridge düşesi de aynı şekilde ürünlerde ve tasarımlarda etkin bir tema olmuş.. ''One is royally excited!'' :)

* Malzemeler, baskılar ve desenler ön plana çıkan detaylar olucak. Kız çocukları için özellikle bu sene kaplan baskıları kullanılmış. Neden, bilemedim :) Özellikle çocuklar için alakasız bulduğum leopar desenleri, aralarına sızan renklerle 2014 yazında yaygın olarak kullanılacak.

* Hem kız hem erkek çocuklar için military havası seneye aramıza geri dönüyor ki ben hiç şikayetçi değilim :) Ağartmalar, yıldız armalar, haki renkler ve kamuflajla markaların en beğendiğim temaları oldu bu gruplar. Taş baskılar, kocaman yıldızlar ve metal aksesuarlar görmeye hazır olalım. Amerikan bayraklı temalar da görmek mümkündü ama bize uğrayacağını sanmıyorum bu trendin :)

* Küçük grafikler, beyaz zeminde minik tekrarlar eden desenler çocuksu ve sevimli duruyor. Unicornlar, gökkuşakları, yıldızlar ve gözlükler sıkça kullanılmıştı.

* Detaylarda deri trendi, aynı şekilde popülaritesini koruyacak gibi gözüküyor yaz aylarında da. Gizli pat yerleri veya patletler, farklı renk yakalar yoğun olarak kullanılmış. Ah birde neon renklerin modası geçmiyor. Ürün detaylarında ya da aksesuarlarda neon yeşili göze çarpıyordu. Bebek ürünlerinde dahi göreceğiz bu sene :)

* Üzülerek söylüyorum , 90'ların pop kültür zamanlarının öne çıkanlarından olan platformlar çocuk koleksiyonlarında bile olacak. Platformlu, rengarenk işlemeli spor ayakkabıları önümüzdeki yaz bol bol görme şansı yakalayacağız! Yakalamasak da olur ama :)

*Çok ender olarak lego desenli ürünlerde çarptı gözüme. Özellikle Crocs'un kenarları lego taşla süslü rengarenk terliklerine bayıldım. Fuarda fotoğraf çekmek yasak olduğundan bu modeli ancak seneye görebileceksiniz :)

Türkiye'de henüz bulunmayan ama koleksiyonlarına bayıldığım bir kaç markaya göz atmak isterseniz, linkleri de burda efem.

www.grantspa.com

www.monnalisa.eu

www.silvianheachkids.it

www.twin-set.it

www.bvchic.com

www.mafrat.com

http://www.desigual.com/en_US/kids-clothes/






Görüşmek üzere

10 Haziran 2013 Pazartesi

Ne güzel yolculuksun sen..

Küçükken en sevdiğim kitaplardan biriydi, Alice harikalar diyarında! Sıkılmaz, tekrar tekrar hayranlıkla okur,  'Aman Tanrım, çok geç kaldım' diyerek koşturan tavşanı ve onun peşinden tavşan deliğine atlayan Alice'i hayal ederdim. Harikalar diyarına gitmek, ne güzel şeydi, ne şanslı kızdı Alice.. 

Kocaman olmuş, hala masal diyor demeyin. :) Masallar olağanüstü değil midir hep? İmkansız diye bişi yoktur, yeterli emeği gösterince. Biraz da şanslıdır  masal kahramanları :) Son 1 senemin özeti bu işte, masal gibi bir yolculuk.. Bir sürü imkansız olay, bir dost ve bir şarkı bana harikalar diyarı biletini getirdi. 'you are one in a million' 'dı ve çok doğruydu :) 'once in a lifetime' dı ayrıca, gözüm kapalı atladım hemen tavşan deliğine. Gideceğim yer çok güzeldi, biliyordum.. Böyle tersten başlayan bir yolculuktu bizimkisi, ama dünyanın en güzel gülüşlü aşkını getirdi bana.  Sonunda düşmesi gereken elmalar bile masalın başında düştü, o derece :)

Mesafeler, mesafeler vardı çok çok, ama hiç yalnız kalmadım ben, gülüşü hep yanı başımdaydı..Uzaklara karşı yeterli erzağımız vardı ayrıca.. Birbirimize olan inancımız, şarkılarımız.. Aşk vardı ve ne güzeldi :) Yan yana olmak bile hayaldi, ama masal bu ya, o da oldu sonunda.:)  Onun sayesinde imkansız diye bir şey olmadığını öğrendim ben. Çok şanslı olduğumu da. 


Nerede olursan ol, elimi hiç bırakmadığın için teşekkür ederim sevgilim, en güzel dostum. Seninle her yer harikalar diyarı bana..


i found myself in wonderland
get back on my feet again
is this real, is it pretend?
i'll take a stand until the end...


19 Mayıs 2013 Pazar

Benjamin Button görünümlü diz..


SONUNDA! Canım yanmadan 5 dk koştum bugün.. 'Ön çapraz rekonstrüksiyonu' operasyonundan tam 3 ay 20 gün sonra karayı gördüm :) 74 saatlik fizik tedavi ve defalarca başarısız koşma girişimi sonrası, (100 metreyi sürüne sürüne bitiriyordum) bugün  itibariyle bir hayat belirtisi görüldü dizimde :) 

Ne menem bir sakatlıkmış. Ohh ameliyatı da oldum artık hemen toparlarım diye düşünmek, hata oluyor maalesef.. Çok inatçı olmak lazım. Ağrılar da hemen dinmiyor üstelik. Kısacası özerkliğini aldı sol dizim. Hep o ne isterse olacak modunda yaşıyorum. Bir kere diğeriyle arasında net 40 yaşlık bir fark oluştu. Ne yapmak istersem isteyeyim, ben yaşlıyım elleme diyor beni resmen. Hadi bugün mesaiye kalalım deyince, olmaz ya hadi eve gidelim, ne güzel bak, buz da yaparız cevabını veriyor. Ay hava çok güzel gel, biraz dolaşalım diyorum, bank yok mu gel oturalım diye kandırmaya çalışıyor. Uzun süre ayakta durduğumda, burnumdan getiriyor. Yürümek gene bir derece, merdiven çıkarken savaş veriyorum resmen. Aksıyor, ağrıyor, bir yandan da hiç susmuyor, asansörler bizim için!.. Benim yerime sorulan sorulara cevap veriyor, arkadaşlarımın buluşma teklifleri, iş seyahatleri tamamen onun tekelinde. Bazen konuşan o mu, ben mi bilemiyorum. Hiç mantıklı gelmezdi, büyükler yağmur yağdı, dizlerim ağrıdı dediğinde. Mantıklı imiş efendim, bizzat tecrübe ediyorum.  Hava değişiklikleri, soğuk hava ve yağmur, rahatsız ya da zayıf dizlerde ağrıyı arttırabiliyormuş. Benimki fırsatı hiç kaçırmıyor, bugün neden şiştin deyince, ee hava yağmurlu bana hiç dokunma, gel biraz uzanalım diyor. Bir de depresif bir yapısı var..Çok hassasmış, strese karşı hiç dayanıklılığı yok. İnsanlar bişeye üzülüp üzülmediğimi dizimin şişliğinden anlayabilirler, o derece. Günlük aktiviteleri yaparken bile bu kadar savaşırken, hadi gel koşalım deyince verdiği cevapları tahmin edersiniz artık. Ee ama koşmak, rehabilitasyonun en önemli adımlarından. Hem ben çok seviyorum koşmayı, koşalım ya ne olur dedikçe hep olumsuz dönüyordu. Günlerce denge ve koordinasyon çalıştım, sonra tromboline çıkardılar, bu koşma mevzusunu ilk olarak orda gerçekleştirdim, ama olduğum yerde. :) İlk zıplamayı da. İlk seans, ağlayarak indim trombolinden. Hadi zıpla diyor fizyoterapistim, benim ki zemine yapışmış sanki, nolur yapmayalım diye yalvarıyor. 3 seans inat etti, ama ben kazandım. 

İlk koşu da saçma sapandı. 3-5 adım koşup, fizyoterapistime baktım,'çok güzel ama bu koşu değil, başka bişi', dedi. :) Gözlerimi kapatıp, eski koşularımı hatırlamamı söyledi, bir süre kendimi koşarken hayal ettim, o günleri hatırlayınca birden gaza geldi sanırım, inadı kırıldı da, ilk koşuya benzer aktivitemizi gerçekleştirmiş olduk.:) Ama ne olursa olsun koşmaya karşı hep bir direnci vardı. Hadi gidiyoruz koşucaz dediğimde, hep bir bahaneyle kandırıyordu beni, ta ki bugüne kadar. Anneme, ben koşuya gidiyorum dedim, sesi çıkmadı. Ayakkabılarımı giydim, tepki vermedi, bu defa ben şüphelendim, bak gidiyoruz ağlayacaksan şimdi ağla dedim, ona da yanıt vermedi. Benden günah gitti deyip, ısındım ve başladım koşmaya. Genelde ilk adımda umudum kırılıyordu, öyle bir ağrı ki, 3-5 adım bile işkence geliyordu. Bu defa öyle olmadı. Koşabilmek inanılmaz güzel bir duyguymuş :) 5 dk koşup o daha söylenmeye başlamadan durdum. Bir tur daha dedim, yok artık Lebron James deyince, bugün ki barış tohumlarının şerefine evin yolunu tuttum. Benjamin Button misali gençleşiyorsun diyerek iltifat bile ettim, ötekiyle aynı yaşa gelsinler de ben de huzura kavuşayım artık.. :)




7 Mayıs 2013 Salı

Maçkalılar ve yaşlan-ma-mak..

Bence biz yaşlanmıyoruz.. Biz derken Maçkalılar.. 11-Ç bir de fahri üyeler :)
Gecenin bir yarısı deli dürtmedi elbette, durduk yere yazmadım, yaşlanmıyoruz diye.. Mail temizleyeyim derken, birden eski fotoğraflara atlamışım. Her nasılsa.. :) Ne çok güzel an varmış, unuttuğum.. Baktıkça sesleri, kahkahaları bile duyar gibi oldum. Evet bazılarınız senin kahkahan her yerden duyuluyor diye düşünüyor şu an, biliyorum :)

Havasından mıdır, suyundan mıdır bilinmez, Maçka'da arkadaşlıklar bir farklı oluyor sanki. Nev-i şahsına münhasır liseli arkadaşlarımla, bir başka bağlıyız birbirimize.. Baktıkça hatırladım, bol bol gülmüşüz, arada ağladığımız da olmuş elbette :) ama çok gülmekten. Çok vakit geçirmişiz beraber, ama hiç yaşlanmamışız.. Sadede geleyim, çokça konuşmak olmasın, fotoğraflar* anlatsın.

* Sadece çerçeve içindekilere anlam ifade edecektir :)




 Bazılarımız çok kıvrak!!




Bu tipler unutulmaz!



Yedi pastamı!


Sadece el sallıyordu :)




 5 dk sonra olacaklardan habersiz :)


 Trabzon'dan James Brady ve ünlü güreşçimiz

Tuğba'nın tipik surata dikkat lütfen..

 Teşhisi olan?

 Öndeki arkadaşın ruh durumu hala aynı mesela


 İlerleye ilerleye 30 olduk :D

 Bozcaada


 Git de gel!

Demiştim! Yaşlanmıyoruz :)


 Selolarla :)


No comment!


 Fotoğraf çektirmeyi sevmeyen biricik sevgilime selam olsun.. Ne yazık ki çekilecek çoook fotoğrafımız var :)

8 Nisan 2013 Pazartesi

Ufaklıklar ve Halı Saha Ayakkabısı Tercihleri :)

Mağazalara gittiğimde, reyonda müşteri gibi dolanmayı çook seviyorum.:)   Diğer müşterilerin ( genelde annelerin :) ) ürünler hakkında ne yorumlar yaptığını dinleyerek, o çook severek seçtiğim ayakkabıları, kıyafetleri beğenip beğenmediklerini ya da aslında ne aradıklarını anlamış oluyorum. Geçenlerde Trabzon'da bir mağaza ziyaretinde,  reyonda annesi alışveriş yaparken, halı saha ayakkabılarına bakan 4-5 yaşlarında bir çocukla konuşmaya başladım. Hangi futbolcuyu seviyorsun diye başlar başlamaz, bizim ufaklık Barcelona'nın ilk 11'ini saymaya başladı. Arkasından Real Madrid'in.. :)  Malumunuz Türkiye bir futbol ülkesi, futbol hepimizin evine giriyor, zaman zaman tüm gündemi değiştiriyor. Erkek dominant bir spor da değil artık.. Seyirci cezası yüzünden sadece bayanların alındığı maçlar da bile koskoca stadlar dolup taşıyor. Ee bu minikler de futbolun içinde büyüyor işte.. Daha yaşını bile doğru söyleyemeyen ufaklıklar, bırakın Türk futbolcuları, yabancı oyuncuların bile isimlerini doğru telaffuz ediyor. Bu küçük fanatikler, oyuncuların formalarından, ayakkabılarına kadar her detaylarını takip ediyor, aynı şeyleri giymek istiyor. Eh böyle olunca normalde pembe giymeyen, parlak bir renk gösterince burun kıvıran oğlunuz, halı saha ayakkabısı deyince gidip en parlak rengi seçiyor..

Hepimizin bildiği 2 dev spor markası da , halı saha ve krampon ayakkabılarının tanıtımları için dev miktarlar harcıyor. Teknolojilerinden daha önemlisi reklamları.. Ayakkabıyı hangi futbolcunun giydiği çok önemli.  Piyasa da bir çok model var ancak merak edenler için Messi'nin giydiği F50 ile Ronaldo'nun giydiği Mercurial'ın en çok tercih edilen modeller olduğunu söyleyebilirim. İşte sizin ufaklık da bu ayakkabıları giymek istiyor. Sadece futbol oynarken de değil, günlük hayatta bile :)

Sahalarda daha çok farkedilmesi için sanırım, kramponlarda hep parlak renkler ve büyük logolar kullanılıyor.  Mercurial, 2013'e 2 renk seti ile başladı. Neymar, Hazard, Burak Yılmaz gibi genç futbolcular Sunset (turuncu-sarı) rengini giyerken, Ibrahimoviç, Ronaldo, Drogba gibi daha olgun oyunculara Fireberry (fuşya-mor) giydirildi.  Messi'yi ise kırmızı- beyaz- siyah renk kombinli F50 Adizero ile gördük. Beckham'ın giydiği pembeli Predator'ü de unutmamak lazım:) Önümüzdeki sezonlarda renklerin çok daha çılgınlaşacağını söyleyebilirim. Özellikle parlak morlar ve fosforlu yeşiller baskın olucak.. Ve hayatımıza, Haziran ayında ki lansmanı ile birlikte Hyper Venom girecek. Neymar, Rooney ve ülkemize yeni transfer olmuş çok çok ünlü bir futbolcunun da bu ayakkabıya transfer olacağı söyleniyor. Henüz piyasaya çıkmasına 2 aydan fazla bir süre olduğu için renkleri bana kalsın :)  

Şimdilik bu kadar :) Bir daha ki krampon alışverişiniz de ufaklığı şaşırtmaya yetecek kadar bilgi verdim sanırım. Bir iki futbolcu ismi söyleyin, o en parlak, en fosforlu kombini seçtiğinde tepki vermeyin yeter :)

Sevgiler


Merak edenler için bir kaç video;

http://www.youtube.com/watch?v=uGOU8X2JZbc

http://www.youtube.com/user/adidasfootballtv

http://www.youtube.com/watch?v=QbSofZGb_bg&list=SP45F5387EC647F3E1






24 Mart 2013 Pazar

Topuklu ayakkabı.. Ama çocuklar için!

Sanırım ilk olarak Katie Holmes-Tom Cruise çiftinin 3 yaşındaki kızlarının ayağında görmüştüm. Doğduğu günden beri stil ikonu olarak adlandırılan, gardrobunun milyon dolarlar ettiğinden bahsedilen bu ufaklığın, o topuklu ayakkabılarla resmini görünce acımıştım. Bu çocuk o ayakkabılarla nasıl koşsun? Kendi küçüklüğüm geldi aklıma, sokakta top oynarken, bazen o düz lastik pabuçlar rahatsız ederdi de, çıkartıp yalın ayak oynardık. Hollywood'un ünlü anneleri benim gibi düşünmüyorlarmış ki, Suri'nin ebeveynlerinin! başlattığı bu durum, trend oldu.

Türkiye'de ilk defa 1,5 sene önceki bir ayakkabı fuarında görmüştüm. Sadece bir kaç model vardı. Firma sahibi çok az ürettiklerinden, fakat çok talep gördüğünden  bahsetmişti, yok artık o kadar da değil diyerek es geçmiştim bu modelleri. Bir sonraki fuarda, topuklu ayakkabılar koleksiyonlar içerisinde ciddi yer almaya başladı. Ne kadar tasvip etmesem de, arz-talep meselesi diyerek raflarda ki yerini aldı mecburen ve anlam veremediğim şekilde ilgi odağı oldu bu topuklu modeller. Çocukları anlayabiliyorum, hepimiz küçükken oje sürmek, makyaj yapmak istedik. Evet çocuğum olmadığı için farazi konuşuyorum belki ama buna izin veren ebeveynleri anlayamıyorum.

Sağlığa zararları da cabası. Topuklu giyen 12 yaşın altındaki kız çocuklarında bazıları kalıcı olmak üzere ayak ve bacak problemleri olabiliyormuş. Çok hızlı büyüdükleri bu dönemde, erkenden topuklu giymenin, normal büyüme sürecini etkilediğini de söylüyor doktorlar. Bir de düşme tehlikesi var tabi ki. Yüksek topuklar, çocukların doğasına ve hareketlerine aykırı.. Rahat da değiller.  Bir yetişkin için bile topuklu ayakkabının ızdırap olduğunu düşünüyorum. :) Mecburiyetten senede bir giydiğimde bile dayanamıyorum ben o topuklara. Çok severek giyen arkadaşlarım var ama kimsenin bir gün boyunca o ayakkabıları giyip eve mutlu döndüğünü görmedim. 

Hem çocukluk geri gelmiyor ki.. Yetişkin olmak, topuklu ayakkabı giymek için bol bol vakti oluyor insanın.
Çocuk olmak içinse gayet kısıtlı bir zamanımız var. Küçük bir kadın gibi giydirerek, çok hızlı bir şekilde büyümeye zorluyoruz çocukları. Trendleri takip etmek güzel ama önemli olan çocukların ya da ebeveynlerin ne istediği değil, çocukların neye ihtiyacı olduğu. Erkenden olgunlaşıp, "ben çocukluğumu yaşayamadım" muhabbeti yapacak bir nesil yetiştiriyoruz işte..Bırakalım da çocuklar, çocuk olabilsinler..



**Bahsettiğim ayakkabı modellerinden bir kaçı..











21 Şubat 2013 Perşembe

21 gün sonra..

Bugün ön çapraz bağ rekonstrüksiyonumun 21. günü.. Kısa bir hatırlatma, eski bir profesyonel olarak hala amatör ruhla oynamaya devam ettiğim bir voleybol maçı sırasında ön çapraz bağım koptu ve operasyon geçirdim. İlk 21 gün çok önemli diyorlardı hep. Ben, iyi atlattığımı düşünüyorum, darısı bu operasyonu olmayı bekleyenlerin başına..

İyi atlattım diyorum ama ilk günler zor. Arkadaşım olan doktorum, sürekli sorun olmadığına dair bana güven vermeye çalışsa da, çok endişeli geçirdim ben o ilk günleri. Çünkü iyileşme sürecinin bu kadar sabır gerektireceğini ve dizimin ( moralinizi bozmak istemem ama ) bu kadar kötü gözükeceğini (şimdi çok daha iyi ) tahmin etmiyordum.

Operasyondan önce, internetten benzer sakatlığı geçirmiş hastaların yazdıklarını okudum. Ancak ne olursa olsun unutmamak lazım, herkesin vücut yapısı, geçireceği operasyonun detayları ve doktoru farklı. Dolayısıyla kişiden kişiye değişiyormuş post op süreci. Ben okuduklarımdan yola çıkarak, en az 15 gün değnekleri atamayacağımı düşünüyordum. Öyle olmadı :)! Operasyonun ertesi günü, drenler çıkar çıkmaz walkerla yürüttüler, sonra koltuk değnekleri ile yürümeye başladım. 3.gün tam ağırlık veriyordum, 4.gün ise doktorum bırakmamı istedi değnekleri.. Sanırım benim için en zor kısım buydu. Dizime hiç güvenmiyordum, basınca tekrar dönecek korkusuyla ağırlık vermekten kaçınıyordum. Burada en önemli noktalardan birisi doktorunuz. Onun dedikleri dışında hiçbir şeye kulak asmamak lazım, çünkü herkesin durumu kendine özel.. Sporcu sakatlıklarına çok hakim bir doktor arkadaşımın olması en büyük şansımdı sanırım. Hem ameliyatım çok başarılıydı hem de verdiği güven ve telkinleri sayesinde kısa sürede ayağa kalktım. Hala bu satırları okuyorsanız, büyük ihtimalle siz de kırık ön çapraz bağlılar derneğine üyesiniz demektir. Ve hala güvenebileceğiniz bir doktorunuz yoksa, bana ulaşabilirseniz, size kendi doktorumun iletişim bilgilerini verebilirim.

9.gün işe başladım. Aslında daha erken başlayabilirdim ama sağolsun spinal anestezi, başarılı bir baş ağrısı hediye etti bana. Tarifi mümkün değil. Çok uyardılar, aman çok su iç, kahve iç, bazı durumlarda spinal yüzünden baş ağrısı oluyor diye. Tabi ki bana olmaz diye düşündüm ben. O kadar içtiğim su vs fayda etmedi. Başımı kaldırdığım anda inanılmaz bir baş ağrısı. Öyle ki dizimin ağrısını bastırıyor. 6.günden itibaren işe gitme girişimlerim, işyerine gidip yarım saat sonra fenalık geçirerek eve dönme ile hüsrana uğradı. Neyse ki 9.gün bu olay da bitti ve herhangi bir fenalık geçirmeden mesaimi tamamladım. Çalışmak derken, öyle dizi sarkıtmak falan yok. Şişmemesi için ( daha fazla şişmemesi için yani :) ) bir yere uzatmanız gerekiyor. Uzun mesafe yürümek ve uzun süre ayakta kalmak 20 gün geçene kadar hayal.. Ameliyatımın 6.gününde uçağa binme durumum vardı, şişebilir ihtimali üzerine seyahat mecburen ertelendi tabi ki..


Ve gelelim rehabilitasyon sürecine. Ohh ameliyatı da oldum bundan sonra rahatım diyemiyorsunuz. Ameliyat sonrası, en az ameliyat kadar önemli. Çünkü ameliyattan sonra size kalan, özellikle zavallıları oynayan bir quadriceps ve bilumum kaslar topluluğu. İki bacağım arasında çok ciddi fark vardı benim, birine bakınca Ronaldo, birine bakınca Kuşum Aydın hissiyatı veriyordu insana. İlk günden itibaren doktorun verdiği egzersizleri yapıyordum ama gene de yük vermeden ve dizimi koruyarak, kırarak basıyordum. Tam ekstansiyon büyük ızdırap bu dönemde..Sporcu olduğum için sanırım biraz daha erken başladı fizik tedavi sürecim, 15.günde.. Bu konuda da çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Şu an devam ettiğim Natal Fizik Tedavi Merkezi'nden ve fizyoterapistlerimden çok memnunum. Özellikle Özlem, sadece dizimin tedavisine değil, zaman zaman ruhumun rehabilitesine de yardımcı oluyor :). İlk gün rahattım, ta ki ayna karşısına geçene kadar. Ameliyatlı dizime yük vererek, dizimi bükmeden, kırmadan yürümeye çalıştığımda, bacağımın yerden kalkmadığını, ancak Özlem'in yardımıyla yürüyebildiğimi farkettiğimde, açtım tüm muslukları.. Sonraki günler çok daha iyiydi. Bugün 6.seansım bitti. Hergün yaklaşık 3 saat fizik tedaviye gidiyorum. Sporcu olduğum için tedaviye daha hızlı yanıt verdiğimi söylüyorlar. Ah birde inatçı olmak şart. Bazen dizimle inada girişiyorum, senin dediğin olmayacak işte :). Ve tabi ki çevre desteği.. İster istemez yanlış bastığım durumlar için, iş arkadaşlarım, ailem alarmda. Rica ettim, beni düzeltin diye. Sağolsunlar çok hassaslar :) Bir an kıramıyorum dizimi, hemen düzgün uyarısını yiyorum.

Dizim hala çok şiş, diz kapağım gözükmüyor o derece. Bacağımın diğer kısımları ise incelmiş durumda (atrofi)  normale dönmesi zaman alıcak sanırım. Hafif ıslak bile olsa kaygan zeminlerden, birisi yanlışlıkla iter diye kalabalık ortamlardan hala kaçıyorum ve hala ağrı kesici almadan uyuyamıyorum. Yüzüstü uzandığımda, dizimi 90 dereceden fazla bükemiyorum ki bu dereceye getirene kadar neler çektiğimi bir Allah bir de bu operasyonu geçirmiş arkadaşlar biliyor, sayın seyirciler :). 140'a kadar neler olur bilmiyorum.. Ama iyileşiyorum, dizime güvenim geri geliyor..

Bugün, ben yeniden koşarım düşüncesi belirdi kafamda :)
Sporu seven, sıkıldığında koşan fakat 40 gündür bırakın koşmayı, düzgün bile yürüyemeyen biri için bu düşünce, kızgın kumlardan serin sulara atlamışsın hissiyatı veriyor :) Eh hayal ettiğime göre, gerisi de gelir herhalde..








14 Şubat 2013 Perşembe

Bir Garip Başlangıç


Bir arkadaşımın tavsiyesiydi. Internette bu kadar zaman harcıyorsun, ee işinde çocukları giydirmek.. Neden çocuk giyimi üzerine bir blog yazmıyorsun. Bir iki düşündüm, yazıcam diye karar verdim. Şu fuarı atlatalım, bu yoğun dönem geçsin, yeni sezonla başlarım derken bir anda hayatı altüst eden bir diz dönmesi ve kısa vadeli tüm planlara adios. 

Bendeniz spordan asla kopamayan eski profesyonel bir voleybolcu.. Top oynamak, koşmak her daim hayatımda. 16 senedir sakatlanmayan bir insan olarak sudan çıkmış balığa döndüğümü söyleyebilirim. İlk muayenede o sıcak sıcak dedikleri dönemde önemli bişey yok, şikayetler artarsa gelin denince önce bir rahatlama. İstirahat, buz vs geçecek diye beklerken şikayetlerin artması. En iyi kendiniz bilirsiniz derler ya vücudunuzu. Ta kendisi. İlk andan itibaren ciddi bişey bu, ameliyat diyecekler diye doktordan kaçma, bir umut yarın daha iyi olucam diyerek kendimi kandırma çabaları içerisindeydim. Ama bir noktada kaçacak pozisyon kalmadı. Ve nihayet çok güvendiğim bir ortopedist arkadaşıma telefon ettim. 15 gündür niye aramadın fırçamı yedikten 3 gün sonra, ön çapraz bağ rekonstrüksiyonu için kendisinin emin ellerinde ameliyat masasındaydım. Bir sporcunun en büyük kabuslarından olan (özellikle futbolcuların), ön çapraz bağın kopması benimde başıma gelmişti işte. Bu korkuya, ameliyat olma korkusu süper eşlik ediyor. Spinal anestezi ile korkudan titreyerek yattığım o masada, verdikleri sakinleştiriciler nedeniyle gayet rahat bir 1,5 saat geçirdim.Hamstring tendonlarımdan yapılma ön çaprazım yeni yerine yerleştirilmişti. Bir insanın başına gelebilecek en ilginç tecrübelerden biri. Bu ameliyatı geçirecek arkadaşlara söyleyebileceğim en güzel şey, düşünüldüğü kadar korkutucu geçmediği. Özellikle güvendiğiniz bir doktor yapıyorsa operasyonunuzu. 

İlk gece zor, zaten durum doğası itibariyle çok zor.Yanınızda sizi anlayan insanlar olmalı mutlaka. Ama sonrası daha sakin diyebilirim. Bu durumu geçiren ya da henüz sürecin başında olanlar bilirler. Yürüyememekten öte, dizinize olan güveninizin gitmesi en büyük sorun. Sanki benim değilde bir başkasının dizi. Biraz fazla yüklensem kayıp gidecek duygusu henüz yeni yeni gidiyor bünyemden. Çok endişeli biri olarak her gece rüyalarıma kadar giriyor. Bazı geceler bağımın yeniden koptuğunu görüyorum, bazı geceler vidaların bacağımdan çıktığını.. 


Bu zaman diliminde sektörün en büyük outdoor spor fuarlarından biri olan ISPO'ya da gidemedim. Bir umut düzelirim diye bekledim ama fuara 2 gün kala biletimi iptal ettik. Bugün burada 2013 kışında çocuklar ne giyecekler yazacakken , geçirdiğim operasyonu yazar oldum. Yaptığım planların pamuk ipliğine bağlı olduğunu öğrendiğim acı bir tecrübe ile başladım belki ama kim bilir, birden herşey değişebilir..